erlik

Sonbaharın kendini yavaş yavaş hissettirdiği serin bir Eylül gecesi, ailenin ikinci çocuğu olarak Ankara'da dünyaya geldi...

Böyle başlamaz hikayem. Hasat zamanıydı. Annem bana 9 aylık hamileyken dahi oruç tutmaktaydı. İslamiyeti yorumlama özgürlüğü olmayan bir kadındı ve haliyle bir büyüğü onu uyarmadığı için oruç tutup karnındaki veledi besinsiz bırakmak zorundaydı. Eğitimci babam ise bu duruma neden müdahale etmedi, bilmiyorum.

Kadir Gecesi viyakladım. Çok baskı yaptılar adımın Abdulkadir olması için. Hiç yoksa Kadir olsun diyenleri bile dinlemedi babam. Kafiyeli gitti, ağabeyimin ismi ile. Benden sonraki ile de bu gelenek sürdü.

Ha, doğduğumda bütün aile heyecanla kız çocuk bekledikleri için biraz bozuldular. Hatta babam bunu burnumun dayımınki gibi büyük olduğunu vurguladığı bir cümlesine taşıdı; "Aman, aynı koca burunlu Servet" dedi. Burnum büyük değil, ona öyle gelmiş.

Hasat zamanı doğmanın bazı avantajları olmuş olabilir, bilemiyorum. Bizim oralarda "düğünün güzün olsun" derler. Zira güz mevsimi hasat olur, para olur. İyi ama doğumun ne faydası olur bilmiyorum, bilemedim.

Doğumumdan üç yıl sonraki doğum günümde ihtilal olmuş. Kimisi bu ihtilal lafını sevmez, darbe der. Şu ara moda zaten darbe lafı. Aman, darbe olmuş da benim müthiş doğum günü partim mi mahvolmuş? O zamanlar doğum günü kutlamaları pek de adetten değildi. Hala da çok aman aman istediğim bir şey değildir. Kabotaj bayramında bile daha çok eğlenirim. Bunu şaka sandınız, değil mi?

Velhasılı, böyle başlamışım işte hayata.
Posted on 17:59 by aldacı and filed under | 0 Comments »